TÜRK

“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Cumhuriyet Dönemi Anayasalarında Türk Tanımı

Atatürkçü görüşe göre Türk milleti 1924 anayasasında tanımlıdır. Bu tanımda ırk ve din reddedilir. Bu tanımda “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık itibarıyla Türk denilir” denmektedir.

1931 ve 1941 yılları arasında liselerde okutulan dört ciltlik Türk Tarih Tezi kitabında Türk toplumunun ırkçı, dinci, etnik ayrımcı ve benzeri farklılıkların öne çıkarılarak tanımlanmasına karşı çıkar. Onun yerine Ne mutlu Türküm diyene anlayışını ortaya koyar.

Atatürk, Türk devriminin amacını anlatırken devrimin temelini oluşturan Türkçülüğün ne anlama geldiğini şu ifadelerle açıklamaktadır:

“Bizim devrimimiz, bir ihtilal olmaktan öte, bir milli yenilenmedir. Türk devriminin amacı, bir taraftan Türk ırkının hayat ve bekasını tehlikeye atan sebepleri ve Türk’ün refah ve mutluluğuna engel olan unsurları ortadan kaldırmak; diğer taraftan, eskimiş, yaşam gücü sönmüş temellere dayanan Doğu milletleri sınıfından çıkarak, hayatını çağdaş esaslar üzerine kuran, medeni bir Batı milleti olmanın gereklerini yerine getirmektir. Eski hukukumuzun kaynağı Arap İslam hukuku idi. Dini bakış açısı bu hukukun ölçüsü idi. Dini görüş sadece medeni hukukta değil, anayasalarda bile hükmünü yürütüyordu. Yeni hukukumuzun esin kaynağı, bir taraftan Türkçülük, diğer taraftan Batıcılıktır.”

Scroll to Top